Moda değişir; paçalar daralır, genişler, etekler uzar, kısalır. Ancak değişmeyen bir şey var: Beden algısına dair beklentiler, sürekli yeniden tanımlanıyor. Psikolog Mine Kayraklı Parlak ile çocuk ve gençlerde beden algısının nasıl şekillendiğini, sosyal medyanın etkilerini ve ebeveynlerin bu konuda nasıl bir tutum benimsemesi gerektiğini konuştuk.
80’lerde kum saati vücutlar idealdi. Göğüs, bel, kalça oranı üzerinden şekillenen bu güzellik kriteri, kadını yuvarlak hatlarla “kusursuz” ilan ediyordu. 90’larla birlikte bu algı rafa kalktı; yerini neredeyse yoklukla yarışan anoreksik beden mükemmelliği aldı.
Güzellik ideali hep zor olana, ulaşılamaz olana evrildi. Modada dar paçadan İspanyol paçaya, kalem etekten çan eteğe geçmek kolaydı; peki ya beden algısı? Bir dönem ince kaş uğruna kazıdığımız, şekillendirdiğimiz kaşlarımızı kalın kaş modası gelince microblading ile doldurduk. Ardından “orta kalınlık” trendi geldi, bu kez microblading sildirme randevularına koştuk.
Tüm bu döngü bize şunu gösteriyor: Moda sadece dolaplarımızı değil, bedenimizle olan ilişkimizi de şekillendiriyor. Ve çoğu zaman bedenimiz değil, özgüvenimiz daralıp genişliyor. Peki bu algıyı nasıl kırabiliriz? Belki de ilk adım, güzelliğin bir döneme ya da trende ait olmadığını kabul etmek ve kendi bedenimizin moda üstü bir değer taşıdığını hatırlamak.
Gençlerin bu değişen mükemmel beden algısında hislerini ve doğru yaklaşım biçimlerini Psikolog Mine Kayraklı Parlak’a sorduk.

– Son yıllarda çocukların ve ergenlerin beden algısı sizce nasıl değişti? Özellikle sosyal medya bu algıyı nasıl etkiliyor?
Son yıllarda tüm dünyada giderek artan bir mükemmellik ve kontrol illüzyonu var. Hayatın her alanında “her şeyi kusursuz şekilde kontrol edebilme” arzusu yaygınlaşıyor. Artık iş yerinden evdeki fırını çalıştırabiliyor, klimayla odamızı istediğimiz sıcaklığa ayarlayabiliyoruz. Bu arayış, beden algısına dair beklentilere de yansıyor. Sanki herkesin bedeni fit, sıkı, simetrik ve “mükemmel” görünmeliymiş gibi bir algı oluştu. Zayıf bir beden, sağlık ve başarının temsili haline geldi.
Bu duruma sosyal medyanın filtreleri, düzenlemeleri de eklendiğinde, özellikle çocuk ve gençlerde “oldukları beden” ile “olmak istedikleri beden” arasındaki uçurum iyice büyüyor. Şu anda çocuklar ve ergenler iki temel sorunla karşı karşıya: Birincisi, gerçeklikle bağdaşmayan bir beden ideali peşinde olmaları. İkincisi ise bu ideali asla gerçekleştiremeyecekleri için değersizlik, yetersizlik ve başarısızlık hisleriyle baş etmek zorunda kalmaları.
Bu uçurum büyüdükçe kaygı, depresyon, özgüven sorunları ve yeme bozuklukları gibi ruhsal zorlukların arttığını gözlemliyoruz.
– Gözlemlerinize göre bedenine yabancılaşma, beğenmeme ya da değiştirme isteği hangi yaşta başlıyor?

Ne yazık ki bu yaş giderek düşüyor. Artık ilkokul çağındaki çocuklar bile bedenleri hakkında yorum yapabiliyor. Özellikle 8–9 yaş civarı, beden farkındalığının belirginleştiği bir dönem. Bu yaş grubundaki çocuklar, bedenlerini yalnızca kendi hisleriyle değil, dışarıdan nasıl algılandıklarıyla da değerlendirmeye başlıyor.
Örneğin, 3. sınıfa giden bir erkek çocuk, sınıftaki diğer çocuklara göre daha kısa boylu olduğu için kendini yetersiz hissedebiliyor. Ergenlik döneminde ise bu hisler daha da yoğunlaşıyor; çünkü hem beden hızla değişiyor hem de sosyal kabul ihtiyacı artıyor.
– Çocukların beden algısının gelişiminde en kritik yaş aralıkları hangileridir?
Bedenle güvenli bağ kurma 0–6 yaşta başlar. Ancak beden algısı açısından en kritik dönem 9–14 yaş aralığıdır. Bu dönemde hem bedensel hem duygusal değişim hızlanır. Ergenliğe geçişle birlikte beden şekil değiştirir, kimlik oluşmaya başlar ve çocuklar “nasıl göründükleriyle” ilgilenir hale gelir.
Bu süreçte akran etkisi, sosyal karşılaştırmalar ve sosyal medya kullanımı da artar. Çocuklar bu yaşlarda bedenlerine dair ilk sorgulamalarını yapar: “Benim bedenim yeterince güzel mi?” “Başkaları benimle ilgili ne düşünüyor?”
Tüm bu sorular, çocuğun bedenine karşı geliştirdiği iç sesi şekillendirir. Bu yüzden 9–14 yaş arası, beden algısını desteklemek adına en çok dikkat edilmesi gereken dönemdir.
– Dış görünüşe dair kalıp yargılar çocukların ruh halini ve özgüvenini nasıl etkiliyor?
Diyet kültürü, görünüşü sağlığın kanıtı gibi sunuyor. İnce beden, başarı ve öz disiplinin sembolü haline geliyor. Kilolu beden ise tembellik, özensizlik, kontrolsüzlük gibi etiketlerle anılıyor. Bu mesajlar çok küçük yaşlardan itibaren içselleştiriliyor.
Çocuklar bu imgeleri gördükçe kendi bedenlerine dair şüphe duyabiliyor: “Ben neden böyle görünmüyorum?” veya “Demek ki yeterince güzel değilim.” Bu tür düşünceler, erken yaşta zihinlerine yerleşerek özgüven gelişimini olumsuz etkiliyor.
– Sosyal medya fenomenleri, animasyon karakterleri, diziler… Çocukların beden algısı üzerinde ne kadar etkili?
Medyada ve sosyal ağlarda gördüğümüz beden imajlarının çoğu gerçeği yansıtmıyor. Ancak çocuklar gerçek ile ideal arasındaki farkı ayırt etmekte zorlanıyor. Etkilenmeleri kaçınılmaz ama ne kadar etkilenecekleri ve bu bilgiyle ne yapacakları, ebeveynin yaklaşımına bağlı.
Bazı ebeveynler çocuklarını korumak için Barbie almamak, bilgisayar oyunlarını yasaklamak gibi uç tutumlara gidebiliyor. Oysa asıl etkili olan, maruz kalınan içeriği yasaklamak değil, üzerine birlikte düşünmek.
“Bu reklam bana garip geldi, sen ne düşünüyorsun?” veya “Sence herkesin bedeni farklı değil mi?” gibi sorular, çocuğun dış dünyayı sorgulamasına olanak tanır.
– Erkek ve kız çocukları bu konuda benzer şekilde mi etkileniyor?
Her iki cinsiyet de beden algısı baskısından etkileniyor. Kız çocuklarında “güzel, ince, kusursuz” olma; erkek çocuklarında “kaslı, uzun, güçlü” görünme beklentileri öne çıkıyor. Toplumsal mesajlar farklı olsa da sonuç aynı: Kıyaslama, yetersizlik hissi ve dış onay arayışı.
Üstelik diyet kültürü, kız çocukları üzerinde daha erken yaşta ve yoğun etkili oluyor. Bunu bir kadın olarak kendinizden de bilirsiniz; doğum sonrası “Eski haline dönecek misin?” baskısı sessiz ama güçlüdür.
– Bir ebeveyn çocuğunun bedenine dair olumsuz düşünceler taşıdığını fark ettiğinde ilk ne yapmalı?
Genellikle ilk refleks, çocuğu bu duygudan hemen çıkarmak olur. Ancak amaç, duyguyu hızla düzeltmek değil, onu anlamak ve merak uyandırmaktır.
Örneğin, “Son zamanlarda kendini çok eleştirdiğini duyuyorum. Her şey yolunda mı?” veya “Bedeninin bu kısmını sevmene engel olan şey ne?” diyebilirsiniz. Bu noktada duyguyu bastırmadan, küçümsemeden karşılamak gerekir.
Küçük bir kişisel paylaşım – kendi çocukluk anınızdan bir kesit – çocuğun yalnız olmadığını hissetmesini sağlar.
– Ebeveynler evde beden algısı konusunda nasıl bir dil ve yaklaşım benimsemeli?
Çocuklar beden farklılıklarını fark eder. Sokakta şişman birini görüp “onun göbeği büyük” demesi meraktan doğan doğal bir gözlemdir. Ebeveynin tepkisi, çocuğun beden algısının yönünü belirler.
“Öyle şey söylenmez” demek yerine “Evet, onun göbeği büyük, hepimiz farklı bedenlerdeyiz” gibi bir yaklaşım, hem farkındalığı hem sosyal duyarlılığı destekler.
Ayrıca çocukların yanında bedenle ilgili olumsuz yorum yapmaktan kaçınılmalı. “Bu pantolona sığamadım” yerine “Bugün bedenime iyi bakmaya çalışacağım” demek çok daha destekleyicidir.
– Ebeveynin kendi beden algısı çocuğu nasıl etkiler?
Bir yandan “Kilolu olmak sorun değil” deyip, diğer yandan “Kendimi tutamadım, yine çikolata yedim” diye yakınmak çocuğun algısında çelişki yaratır.
Söylediklerimiz kadar, bedenimizle nasıl yaşadığımız da önemlidir. Bu yüzden ebeveynin kendi bedenine dair inançlarını fark etmesi çok kıymetlidir.
– Çocukların bedenini sevmesi ve benimsemesi için nasıl bir yol haritası izlenmeli?
Bedenimiz estetik anlamda ideal olmasa da değerinden bir şey kaybetmez. Onun işlevi, duygusu, geçmişi vardır. Bir anne olarak bedeniniz çocuğunuza sarılıyor, onu taşıyor; bu başlı başına kıymetlidir.
“Bedenim düzeltilmesi gereken bir şey değil” cümlesini içselleştirmek, hepimiz için başlangıç olabilir.
– Okullarda ya da dijital ortamda uygulanabilecek koruyucu ve eğitici programlar var mı?
Evet, çocuklara sosyal medyada karşılaştıkları beden imgelerinin filtreli ve kurgusal olduğunu öğretmek, beden çeşitliliği farkındalığı kazandırmak, duygusal dayanıklılık ve öz-şefkat gibi becerileri destekleyen psiko-eğitimler çok değerlidir.
Ancak asıl mesele, bu programları sistemli, erişilebilir ve yaygın hale getirmektir.
– Profesyonel destek alma sınırı nedir?
Zaman zaman sorgulamalar normaldir. Ancak bu düşünceler sıklaşıyor, günlük yaşamı etkiliyor, beslenme alışkanlıklarında ani değişimler oluyorsa, kıyafetlerle bedeni gizleme veya aşırı spora yönelme gibi davranışlar görülüyorsa bir uzmana başvurulmalıdır.
– Okurlarımıza bu konuda özellikle iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?
Türkiye’de bedenle ilgili konuşmak çoğu zaman ayaküstü bir sohbet biçimine bürünüyor. “Kilo mu aldın?” ya da “Zayıflamışsın, harika olmuş” gibi ifadeler iyi niyetli görünse de hem yetişkinleri hem çocukları bedenleri hakkında sorgulamaya itiyor.
Çocuklara yalnızca beden farkındalığı değil, beden sınırlarını koruma becerisi de kazandırmak gerekiyor. “Olduğun hâlinle kıymetlisin” duygusunu hissettirmek, verebileceğiniz en büyük güçtür.