Kardeşler arasındaki bitmeyen “kim daha zeki?” tartışmasına bilim bir kez daha dahil oldu. ABD, Birleşik Krallık ve Almanya’da yürütülen üç büyük ulusal araştırma, doğum sırasının kişiliği değil ama zekâyı etkilediğini ortaya koyuyor.
Yazı: Hüma Kaya
Araştırmalara göre, küçük kardeşler genellikle ağabey ve ablalarına kıyasla biraz daha düşük IQ puanına sahip. Üstelik bu fark, ikinci çocukla birlikte başlıyor ve her yeni doğumla birlikte küçük ama istikrarlı bir biçimde artıyor. Yani, her yeni kardeş bir öncekinden biraz daha az “kitap kurdu” olma eğiliminde. 20 binden fazla bireyin dahil olduğu bu geniş çaplı analiz, zekâ üzerinde “doğum sırası etkisi”nin (birth-order effect) gerçekten var olduğunu kanıtlıyor.
Peki neden? Araştırmacıların cevabı birkaç farklı açıdan geliyor.
İlk çocuklar, ebeveynlerinin tüm dikkatini üzerlerinde toplarken, sonraki kardeşler bu ilgiyi paylaşmak zorunda kalıyor. Ebeveyn zamanı bölündükçe, birebir etkileşim ve bilişsel destek de azalıyor. Aile içi dinamikler değişiyor, beklentiler de. Çoğu ebeveyn ilk çocuklarından daha fazlasını bekliyor — derslerde başarılı olmalarını, sorumluluk almalarını, örnek olmalarını. Küçük kardeşlerse bu baskıdan bir nebze daha özgür büyüyor; belki daha rahat, ama aynı zamanda daha az yönlendirilmiş biçimde.
Ağabey ve ablalar, küçük kardeşlerinin mentoru mu?
Bir diğer teori, “öğretici hipotezi” (tutoring hypothesis) olarak biliniyor. İlk doğan çocuklar, kendilerinden sonra gelen kardeşlerine dünyayı anlatıyor: ödevlerde yardım ediyor, kuralları açıklıyor, bazen hayatın rehberi rolünü üstleniyor. Öğretmek, zihinsel olarak oldukça talepkâr bir süreç; dolayısıyla bu “mini öğretmenlik” rolü, ilk doğanlara benzersiz bir bilişsel egzersiz sunuyor. Araştırmacılardan Julie Rohrer, “Sonraki çocuklar ebeveyn kaynaklarını bir anlamda seyreltir,” diyerek bu farkın temelinde çevresel faktörlerin rolüne dikkat çekiyor.
Zekâdaki bu küçük farkın ötesinde, işin bir de algı boyutu var. Küçük kardeşler yalnızca test sonuçlarında değil, kendi değerlendirmelerinde de kendilerini daha az zeki olarak görüyor. Bu da konunun psikolojik yansımalarının, ölçülebilenin ötesine geçtiğini gösteriyor.
‘Karakter’ olgusu da işin başka bir iç yüzü elbette. Uzun süredir süregelen bir inanç vardır: İlk doğanlar daha disiplinli, dışa dönük, lider ruhludur; küçüklerse daha sosyal, yaratıcı ya da asi. Ancak araştırma bu mitleri bir bir yıkıyor. Kapsamlı kişilik testleri, doğum sırasına bağlı tutarlı bir fark olmadığını ortaya koyuyor.
Günün sonunda, doğum sırası zekâ üzerinde küçük ama ölçülebilir bir etkiye sahip olabilir; ancak kişiliğimizi belirleyen şey, hangi sırada doğduğumuz değil, hayatın içindeki rollerimizi nasıl oynadığımız. Her kardeş, aynı evin içinde bambaşka bir dünyanın temsilcisi — ve belki de zekâdan çok, bu fark yaratma biçimimiz bizi asıl “biz” yapan şey.