Anasayfa İyi YaşamEvde Mindfulness: Ailece ‘An’da Kalma Oyunları ve Ritüellerini Keşfedin

Evde Mindfulness: Ailece ‘An’da Kalma Oyunları ve Ritüellerini Keşfedin

tarafından Hüma Kaya

Yoga eğitmeni ve yazar Şila Servet Yıldız, bizi ekranların gürültüsünden “an”ın sakinliğine davet ediyor. Ailece evde ve okulda uygulanabilecek nefes oyunları, 5 duyu egzersizleri, minnettarlık ve küçük ritüellerle çocukları (ve bizi) “şimdi ve burada”ya nazikçe geri çağıran bir rehber sunuyor.

Yazı: Buge Cankat Kayhan

Kişisel gelişim, Türkiye’de son yıllarda ciddi bir ivme kazandı. 90’larda çocuk olanlar; bundan 15–20 yıl öncesine kadar ne mindfulnesstan haberdardı ne nefese odaklanmaktan ne de “anda kalabilmek”ten. Kişisel gelişim kavramını kimse bilmezdi ama can sıkıntısını herkes çok iyi bilirdi o yıllarda. Çünkü hayatımızda ekranlar yoktu ve herkes gerçekten “an”daydı. Bugün geldiğimiz noktada ise artık çoğumuz aşağı yukarı biliyoruz; bilinçli farkındalık nedir, doğru nefes nasıl alınır, kişisel gelişim neden önemlidir? Ama işte bu kez de “an”da kalamıyoruz. Çünkü özümüzle aramıza ekranlar girdi. Kendimizle kaldığımız her an ya bir mesaj sesi, ya bir bildirim ya da durmadan kaydırma dürtüsü yüzünden kendimizden uzaklaşıyoruz.

Çocuklarımız da bizden farklı değil… Can sıkıntısının ne olduğunu bile bilmiyorlar, bir dakika boş duramıyorlar, yemeklerini bile neredeyse ekranla yiyor, ekran kaydırarak uyuyorlar. Yoga eğitmeni ve yazar Şila Servet Yıldız’a  “Çocuklarımızı an’a nasıl döndürebiliriz, onlara nasıl bilinçli farkındalık kazandırabiliriz” diye sordum. Her yaşa uygun, evde ve okulda kolayca uygulanabilecek öneriler veren Yıldız, kişisel gelişimin Türkiye’de geldiği noktayı, mindfulness felsefesinin eğitim sistemine nasıl dahil edilebileceğini de anlattı. 

“Kişisel gelişim, sadece bireysel bir hedef veya hobi değil; yaşamın doğal parçası”

Kişisel gelişim Türkiye için aslında yeni bir kavram. Çoğumuz 30’lu, 40’lı yaşlarımızda tanıştık ‘kişisel gelişim’le… Bu konuda kitaplar yazan, yurt dışında da çalışmalar yapan bir eğitimci olarak sizce Türkiye’de kişisel gelişim, bilinçli farkındalık nasıl algılanıyor? 

Türkiye’de kişisel gelişim ve bilinçli farkındalık son 15–20 yılda büyük bir ivme kazandı. Ancak algı çoğu zaman iki uçta gidip geliyor: Bir taraf, bunu “lüks bir uğraş” gibi görüyor. Yani sadece belirli bir kesimin zaman ve para ayırabileceği bir alan. Diğer taraf ise, “tek kitap okuyup hayat değişir” kolaycılığına kapılıyor. Böyle olunca da kişisel gelişim derinleşemiyor, yüzeysel kalıyor.

Asıl yanlış burada bence. Kişisel gelişim, sadece bireysel bir hedef veya hobi değil; yaşamın doğal parçası, insan olmanın öğrenme süreci. Bilinçli farkındalık da mistik ya da ulaşılmaz bir kavram değil; nefes almak, yemek yerken tadını fark etmek, bir çocuğa bakarken göz göze gelmek kadar gündelik bir şey. 

Peki bilinçli farkındalık; fazla kafa karıştırmadan, çok derinlere inmeden, basitçe ama en temel yönleriyle çocuklara nasıl kazandırılır?

Bence “kişisel gelişim” çocuklara kocaman kavramlarla değil de günlük, küçük alışkanlıklarla karakterlerini sulayarak öğretilebilecek bir kavram. Ben bunun için üç basit adım önerebilirim.

Birincisi: Model olmak. Çocuklar çoğunlukla gözlemler. Sakin kalmayı, özür dilemeyi, teşekkür etmeyi, sınır koymayı bizlerden görerek öğrenirler. Mesela evde; “Yaptığım/Söylediğim doğru değildi. Şimdi bunu düzeltiyorum.” cümlesi gibi ifadeler, güçlü etkiler yaratır. 

İkincisi: ‘Duyguyu dile çevirmek’: Duyguları ifade etmeye izin verelim, yani yargıya değil ihtiyaca odaklanalım.

“Öfkeliyim → dinlenmeye ihtiyacım var.”

“Üzüldüm → sarılmaya ihtiyacım var.”

Bu şekilde kurulan cümleler, öz-farkındalığın en sade halidir. 

Üçüncüsü: Ritüeller: Çocuklarımla küçükken oynadığımız bir oyun bu aslında. Her gün 5 dakika;

• 1 dk “çiçeği kokla–mumu üfle” nefesi (3 tur).

• 1 dk “Şu an kalbim nasıl?” (duygunu seç: mutlu/üzgün/kızgın/heyecanlı/sakin gibi)

• 1 dk niyet: “Bugün denemekten vazgeçmiyorum.” gibi. 

• 1 dk minnettarlık: “Bugün olan 3 şeye teşekkür et.”

• 1 dk sarılma/temas.

Böylelikle felsefe, oyun tadında bilince yerleşir. Yani kısaca felsefeyi anlatmıyoruz; yaşatıyoruz. Küçük adımlar, tekrar ve oyun. Çocuğun kalbine dokunan basit pratikler, büyüdükçe derinleşen bir öz-bilinç inşa eder. 

Çocuklara bilinçli farkındalık kazandırmak, onlara ömür boyu taşıyacakları görünmez bir pusula vermek gibi

Bilinçli farkındalık çocukların hayatlarına ne gibi kazanımlar getirir, hangi becerilerini geliştirir?

Çocuklara bilinçli farkındalık (mindfulness) kazandırmak, onlara ömür boyu taşıyacakları görünmez bir pusula vermek gibidir. Küçük yaşta başlayan bu yolculuk, hayatlarının farklı alanlarına yansır:

1. Duygusal dayanıklılık kazandırır: Duygularını fark edip tanımayı öğrenen çocuk, öfke patlamaları yerine nefes almayı, üzüldüğünde kendine şefkat göstermeyi seçer. Böylelikle duyguların esiri olmadan, duygularla dost olmayı öğrenir. 

2. Odaklanma ve konsantrasyonu geliştirir:

Zihni ana getiren küçük egzersizler, dikkat toplama, yeni şeyler öğrenme ve problem çözme becerilerini güçlendirir. Konsantrasyon, akademik başarının ötesinde, hayatın her alanında onlara alan açar.

3. Empati ve iletişim becerileri güçlenir: Bilinçli farkındalık, kendi iç sesini duymayı öğrettiği gibi başkalarının duygularını da sezme kapasitesini artırır. Çocuk, “Ben böyle hissediyorum, peki o nasıl hissediyor?” diye düşünmeye başlar. Bu da ilişkilerinde ona beceri kazandırır. 

4. Öz-farkındalık ve özgüveni gelişir: Kendi düşüncelerini, bedenini, duygularını gözlemleyen bir çocuk, “Ben kimim?” sorusuna daha sağlam bir yerden cevap verir. Kendini tanıdıkça, kendine güvenmeyi de öğrenir.

5. Stresle başa çıkma becerileri kazanır: Sınav kaygısı, arkadaşlık sorunları ya da ergenlik fırtınaları gibi zorlayıcı anlarda, bilinçli farkındalık sayesinde nefese dönmeyi, sakinleşmeyi ve yeniden merkezine gelmeyi öğreten bir araca sahip olur. 

6. Yaratıcılık ve merakı gelişir: Şimdiki ana kök salan çocuk, hayal gücünü daha rahat ifade eder, soru sormaktan korkmaz. Oyunla birleşen farkındalığı, yaratıcılığını besler.

Çocuklar ne yazık ki teknolojinin girdabı altındalar, tablet ve telefonlarla çok haşır neşirler… Artık ‘Sıkıldım’ diyen çocuk  kalmadı… Ne düşünüyorsunuz bu konuda? 

Çok doğru… Bugünün çocukları “sıkılmayı” unuttu; oysa sıkılmak insanın kendi iç dünyasına açılan gizli bir kapıydı. Biz çocukken can sıkıntısından hayaller kurar, oyunlar icat eder, yaratıcı yollar bulurduk. Şimdi ekranlar o boşluğu dolduruyor ama aslında doldururken içsel alanı da susturuyor. Onlara “en büyük gücün içinde” olduğunu anlatmak, uzun uzun cümleler kurmaktan çok yaşatmakla mümkün. Neler yapabiliriz derseniz, benim önerilerim şunlar olabilir:

•Sessizlik ritüeli: Günde 2 dakika bile olsa tüm ekranları kapatıp sadece nefeslerini dinlemeyi öğretin. Çocuğun kendi kalp atışını duyması, “işte ben buradayım” diye hissetmesinin bir yoludur.

•Doğa buluşmaları: Toprağa basmak, ağaca sarılmak, gökyüzünü izlemek… Doğa çocuğa en yalın şekilde kendi olmayı hatırlatır.

•Yaratıcılık anları: Beyaz bir kağıt, sessiz bir oda, belki sadece bir kalem. Çocuk boşlukla tanıştığında içindekini dışarı taşır. Çizer, yazar, canı nasıl isterse. 

•Beden farkındalığı: Basit yoga duruşları, nefesle birlikte yapılan minik oyunlar, bedeniyle yeniden temas kurmasına yardım eder.

Evet, “içindeki güç” bir öğüt değil, bir his. Biz yetişkinler olarak onlara hazır reçeteler vermek yerine onlara alan açarsak, kendi özlerini hatırlamayı öğrenecekler. Çünkü çocukların iç sesi hala çok yakınlarında, biz sadece kulaklarını o sese çevirmelerine yardım edelim. 

Hiçbir şey öğretemesek bile çocukların neyi bilmeleri yeterli?

Bence hiçbir şey öğretemesek bile çocukların “değerli olduklarını” bilmeleri yeterli. Yanlış yaptıklarında sevgiyi kaybetmeyeceklerini, düştüklerinde ayağa kalkabilecek gücü içlerinde taşıdıklarını, kendilerini sevdikçe dünyaya daha çok ışık verebileceklerini… Onlara renkli, eğlenceli görsellerle olumlama kartları hazırlamayı deneyin ve bırakın bu cümleleri okudukça, bilinçaltlarına yeni tohumlar eksinler. Örneğin: Ne olursa olsun ben değerliyim, hata yapsam da seviliyorum, güç içimde, istediğim zaman yeniden başlayabilirim, kalbim ışıkla dolu, o ışık bana yol gösterir.

Çocukları ‘an’a çağırmak için uygulaması kolay, biraz da oyun gibi olabilecek teknikler var mıdır? 

Kesinlikle var. Çocuklar için farkındalık egzersizleri oyun tadında olmalı ki eğlensinler, merakla katılsınlar. Bununla ilgili kolaylıkla ve uygulanabilecek birkaç teknik önerebilirim:

Tek Başına Oynanabilir:

• 5 Duyu Oyunu:

“Şimdi 5 şey gör, 4 şeye dokun, 3 şey duy, 2 şey kokla, 1 şeyin tadını hatırla.” Çocuğunuzu hızlıca şimdi ve buraya getirir.

• Baloncuk Nefesi:

“Hayali bir balon şişiriyormuş gibi derin nefes alıp uzun nefes ver. Balon büyüdü, balon küçüldü.” Böylece nefesle beden farkındalığı gelişir. 

Ailece Yapılabilir:

• Teşekkür Çemberi:

Akşam yemek masasında herkes sırayla gün içinde minnettar olduğu bir şeyi paylaşır. Basit ama etkili bir farkındalık pratiğidir. 

• Sessizlik Saati (5 Dakika):

Herkes kendi köşesinde sessizce oturur. Sonra “Ne hissettim? Neyi fark ettim?” diye paylaşılır. Bu çocuğunuza sıkılma hakkı da verir ki bu iyidir demiştik. 

• Gülüş Oyunu/ Kahkaha Yogası:

Herkes 1 dakika boyunca kahkahalarla güler. Sonrasında bedenin ve ruhun nasıl hafiflediğini fark eder. 

Sınıfta veya gruplarla oynanabilir:

• Zil Dinleme:

Mesela öğretmen bir zil veya çıngırak çalar. Ses tamamen bitene kadar herkes sessizce dinler. Dikkati ve odaklanmayı güçlendirecektir. 

• Mindful Yürüyüş:

Sınıfta ya da bahçede “kaplumbağa gibi yavaş” yürüme oyunu oynanabilir. Her adımda ayak tabanını hissetmek, çocuklara bedeni fark etmeyi öğretir. Aslında bir çocuğu “an”a getirmek için çok büyük şeylere gerek yoktur. Basit nefes oyunları, duyularla yapılan farkındalık, küçük aile ritüelleri ve sınıf içi grup çalışmaları çocukların dünyasında sihirli dokunuşlar yaratabilir. 

“Çocuklarımıza ne öğretmek istiyorsak, önce kendimiz yaşamalıyız”

Öte yandan onlara bu farkındalığı kazandırabilmek için önce biz yetişkinler farkında olmalıyız, rol model olmalıyız öyle değil mi? Anne ve babalara neler önerirsiniz?

Çocuklarımıza ne öğretmek istiyorsak, önce kendimiz yaşamalıyız. Çünkü çocuk duyduğunu değil, gördüğünü öğreniyor. Her ebeveyn bir kere bile olsa, gün içinde çocuğunun yanında derin bir nefes alıp vermeli. Çocuğunuz sizi görmeli. İnanın bu ona söylediğini binlerce sözcükten daha etkili.

Çocuklarınıza “Bugün biraz yorgunum, dinlenmeye ihtiyacım var.” diyebilmelisiniz. Çünkü bu ona hem öz-farkındalık hem de ihtiyaçlarını dile getirmeyi öğretir. Lütfen kusursuz olmaya çalışmayın. Çocukların en çok ihtiyacı olan şey, “hata yapabilen ama tekrar ayağa kalkan” ebeveyn modeli bence. Onlara mükemmel değil, sadece insan olduğunuzu gösterin.  Anne baba olarak kendinize ayırdığınız zaman, çocuğunuz için bir örnek. Siz kitap okursanız, o da okumaya ilgi duyar; siz doğada vakit geçiriyorsanız, o da toprak anaya yakın hisseder. Ve lütfen onlara sevginizin koşulsuz olduğunu hissettirin.  Çocuğunuza verebileceğiniz en büyük hediye, kendi kişisel dönüşümünüzdür. Siz ne kadar farkında, huzurlu ve dengedeyseniz, onun da büyürken kökleri güçlenecektir. 

Meditasyon, yoga, nefes egzersizleri vs tavsiye eder misiniz çocuklara? Yapabilirler mi, yoksa durmak çok mu zor gelir?

Çocuklar için meditasyon, yoga ve nefes egzersizleri yetişkinlerinkinden farklı olmalıdır. Onlardan gözlerini kapatıp 20 dakika sessizce oturmalarını beklemek gerçekçi değildir. Oyuna dönüştürülmüş kısa pratikler, çocukların dünyasında çok daha kolay yer bulur. Onların dünyasına uygun, kısa, renkli ve hayal gücüyle birleşmiş uygulamalar seçilmeli ve farkındalık, katı bir disiplinle değil, eğlenceli oyunlarla kazandırılmalıdır. 

Mindfulness felsefesi, bu pratikler eğitim sistemine dahil edilebilir mi? Yurt dışında bunun örnekleri var mı?

Kesinlikle dahil edilebilir. Dünyada örnekleri var: İngiltere’de bazı devlet okullarında “mindfulness dersleri” pilot olarak uygulanmış mesela. Çocuklara nefes egzersizi, dikkat çalışmaları, şükran günlüğü yazma gibi pratikler sunulmuş. ABD’de “Social Emotional Learning (SEL)” programlarının bir parçası olarak mindfulness dersleri yaygınlaşıyor. Hindistan’da yoga ve nefes çalışmaları zaten okul programlarının doğal bir parçası. Türkiye’de de neden olmasın? İlk etapta bağımsız bir ders gibi değil ama beden eğitimi, hayat bilgisi, rehberlik dersleri içinde küçük ritüellerle yer bulabilir. 2 dakikalık nefes, 5 dakikalık sessizlik, “bugün minnettar olduğum şey” paylaşımı… Bunlar lüks değil, insanı insan yapan beceriler.

Kısaca kişisel gelişim ve farkındalık Türkiye’de lüks değil, ihtiyaç. Yanlış anlaşılan kısmı, bunun “fazladan bir şey” olduğunun düşünülmesi. Oysa tam aksine, eğitimin, hatta yaşamın özünde olması gereken bir beceri.

Bunları da beğenebilirsiniz