Anasayfa İyi YaşamLongevity’nin Popüler Üçlüsü: NAD+, NMN, NR

Longevity’nin Popüler Üçlüsü: NAD+, NMN, NR

tarafından Hüma Kaya

Hepimizin aklında ortak bir soru var: nasıl daha güçlü yaşlanırız? Bu merak, son yıllarda NAD+, NMN ve NR gibi molekülleri gündeme taşıyor. Hücresel enerjide rol oynayan bu yapılar ilgimizi çekse de, takviye formlarıyla ilgili belirsizlikler nedeniyle konuyu temkinli bir çerçevede ele almak gerekiyor.

Yazı: Merve Öztürk

İnsanlık tarihine baktığımızda çarpıcı bir gerçekle yüzleşiyoruz: atalarımızın ortalama ömrü yalnızca 45–50 yıldı! Bu yeni bir bilgi değildi benim için elbette, ama kendim bu yaşlara geldiğinde benim için anlamı çok daha sarsıcı oldu. Hani bazı şeyleri hep bilirsiniz de başınıza geldiğinde yeniden öğrenmiş gibi hissedersiniz ya; bu da tam olarak öyle. Geçen hafta okumaya başladığım Dr. Mustafa Atasoy’un “Menopoz” kitabında bu gerçeği bir kez daha okuduğumda bir an duraksadım.

Şu an içinde bulunduğum yaş 80’lerde bizim “orta yaş” dediğimiz yaş aralığıydı. Annelerimizin 45’e “orta yaş”, anneannelerimizin daha genç yaşta “yaşlı” sayılmasının nedeni belki de ortalama yaşam süresinin bugünkünden daha düşük olmasıydı. O yıllarda tıbbın imkânları daha sınırlıydı, yaşam koşulları ağırdı ve bilgi bugün olduğu kadar hızlı yayılmıyordu. Hücresel sağlığı anlamamız için belki daha yüzyıllar vardı.

Ama şimdi…

İnsan ömrü hiç olmadığı kadar hızlı uzuyor. Hem de bunca strese, çevresel kirliliğe ve yaşam biçimimizin getirdiği yüke rağmen. Hayır, ölümsüzlükle ilgilenmiyorum. Ama son 100 yılda yaşam süresi iki katına çıktıysa, hayatımın son yıllarını kemiklerim eridiği, yeterli kas kütlem olmadığı için başkasının desteğine muhtaç olarak geçirmek istemiyorum. Tuvalet ihtiyacım için yardıma gereksinim duymak da istemiyorum.

Ömrün uzaması, herkesin “iyi” yaş alacağı anlamına gelmiyor. Hızlanan yaşam, artan stres, çevresel koşullar ve gıdaların niteliği çoğu zaman sağlığımızı zorluyor. İşte bu çelişki, daha uzun yaşarken daha dinç hissetmenin yollarını merak etmeme yol açıyor. Ve bilim insanları da aynı soruyu soruyor:

Daha güçlü yaş almayı nasıl başarırız?

Bu soruyu düşünürken bazı kavramlar sürekli karşıma çıkmaya başladı. Yaşlanma biyolojisine dair araştırmalarda NAD+, NMN ve NR gibi isimlere defalarca rastladım. İlk anda ne olduklarını anlamak kolay değildi; okudukça aslında birbirine bağlı bir zincirin parçaları olduklarını gördüm. NAD+ vücudun her hücresinde bulunan ve enerji üretimi ile DNA tamiri gibi süreçlerde rol alan bir molekül. Kimyasal adıyla niasinamid adenin dinükleotid; metabolizma için merkezi önem taşıyan bir koenzim. Hem yükseltgenmiş ve indirgenmiş formları (NAD+ ve NADH) hem de fosfatlanmış formları (NADP+/NADPH) tüm canlı hücrelerinde görev alıyor. NMN ve NR ise NAD+’a giden yolun takviye olarak da bulunabilen ara basamakları. Yani hap olarak alınabilen NMN ve NR, vücudun NAD+ üretim sürecinin birer parçası oldukları için bu kadar konuşuluyor.

Bu zincir NR → NMN → NAD+ şeklinde işliyor. Asıl amaç NAD+’ı desteklemek olduğu için en çok duyulan da o oluyor.

Elbette Longevity’nin tek dayanağı NAD+ değil. Düzenli egzersiz, stresten ve alkolden uzak bir yaşam, dengeli beslenme, iyi bir çevre, güçlü ilişkiler, sizi sabah yataktan kaldıracak nedenler… Bunların hepsi sağlıklı yaş almanın temel taşları. NAD+ konusuna gelirsek “Hangi form doğru?” sorusu ister istemez akla geliyor. Ben de ilk duyduğumda bunu araştırma ihtiyacı duydum.

Son 10 yılda bilim dünyasında hiçbir molekül NAD+ kadar konuşulmadı. Çünkü NAD+ bir takviye değil; her hücrede zaten bulunan bir enerji molekülü. DNA tamiri, ATP üretimi, mitokondri fonksiyonu, inflamasyon kontrolü, beyin ve kas dayanıklılığı gibi pek çok süreç ona bağlı.

40 yaşından sonra NAD+ seviyeleri %50–70 oranında düşüyor. 2020’de Nature Metabolism’de yayımlanan çalışma, yaşlanmanın ana nedenlerinden birinin NAD+ tüketen enzimlerin yaşla birlikte artması olduğunu gösteriyor. Yani yaşla birlikte NAD+ azalıyor; stres ve alkol kullanımında bu düşüş daha da hızlanabiliyor.

Bilim, NAD+ seviyeleri desteklendiğinde mitokondri fonksiyonunun daha iyi çalıştığını, DNA tamirinin hızlandığını, inflamasyonun kontrol altına alınabildiğini, beyin, kas ve kalbin dayanıklılığının güçlendiğini söylüyor. “Gençleştirir” demek doğru değil ama yaşlanma sürecini yavaşlatmaya yardımcı olabiliyor. Eğer 40 yaş sonrası hızlı düşüşün nedeni buysa, “NAD+ nasıl artırılır?” sorusu önem kazanıyor.

Öncelikle şunu söylemek isterim: FDA tarafından ya da ülkemizde onaylanmış bir klinik çalışma yok. Ayrıca kanser riski olanların NAD+, NMN veya NR gibi formları kullanmamasının daha iyi olacağı ifade ediliyor. Zaten ağızdan alınan NAD+ takviyelerinin emiliminin düşük olduğunu gösteren çalışmalar da var (Nature Metabolism, 2020). Bu nedenle son yıllarda genel eğilim NAD+ yerine NMN desteği alınması yönünde. NMN, NAD+ üretim zincirinde doğrudan NAD+’a dönüşen bir molekül.

Özetle NAD+ hedefin kendisi. NMN ve NR ise hedefe giden yol. Sonuçta uzun yaşamak bir kader; ancak nasıl yaş aldığımızın bir kısmı bizim elimizde. NAD+ önemli olabilir ama takviye formları onu her zaman masum bir kahramana dönüştürmüyor. İstenmeyen bazı hücreleri de besleyebiliyorlar. Bilgi ve farkındalık belki de kendimize yaptığımız en büyük yatırım. Benim kendi kararım ise bu takviyeleri kullanmamak; en azından onaylanmalarını beklemeyi tercih ediyorum.

Bunun yerine mevcut NAD+’ımı daha az tüketmeye yönelik adımlarımı artırmaya karar verdim. Kendi adıma yaptıklarımı size de fikir olması için listeledim:

  1. Sigarayı ve alkolü destek alarak bırakabilirsiniz.
  2. Antioksidan beslenmeye özen gösterebilirsiniz (yaban mersini, yeşil çay, brokoli, ceviz).
  3. Düzenli uyku.
  4. Aşırı güneşten kaçınmak, güneş koruyucu kullanımına özen göstermek.
  5. Stresi ve kortizol seviyesini azaltacak eylemler (yoga, meditasyon, kahveyi günde 1–2 fincanla sınırlandırmak).
  6. Hava kirliliğinden uzaklaşmak (Elimden gelen bu. Keşke köyde yaşasak…).
  7. Şeker ve insülin direncini kontrol altında tutmak; karbonhidratı, paketli gıdayı ve şekeri azaltmak, düşük glisemik beslenmeye geçmek.
  8. Ağır metallerden kaçınmak.
  9. Radyasyondan uzak durmak (mikrodalga kullanmamak, gece telefonu ve Wi-Fi’ı kapatmak gibi).
  10. Kronik inflamasyonu azaltmaya destek olmak; Omega-3, chia ve keten tohumu tüketimini artırmak.

Kısacası yaşam rutinimi kendi imkânlarım dahilinde olabildiği en iyi hâliyle planlamaya çalışıyorum ama bunu kendimi hırpalamadan yapıyorum.

Elbette kimse bu tarz takviyeleri kulaktan dolma bilgilerle, doktoruna danışmadan kullanmamalı. Özellikle hamile ve emzirenler, kanser tedavisi görenler, karaciğer/böbrek yetmezliği olanlar, otoimmün hastalığı aktif olanlar, kan sulandırıcı kullananlar, bazı intoleransları olanlar ve aritmi problemi yaşayanlar mutlaka doktorlarına danışmalıdır.

Takviyeler tedavi değildir.

Sevgiyle kalın.

Referanslar (2020–2024)

Camacho-Pereira et al., Nature Metabolism, 2020

DOI: 10.1038/s42255-020-00278-3

https://doi.org/10.1038/s42255-020-00278-3

Potential Therapeutic Benefit of NAD+ Supplementation for Glaucoma and Age-Related Macular Degeneration

https://www.mdpi.com/2072-6643/12/9/2871

Bunları da beğenebilirsiniz