Yüzümüzdeki ayva tüyleri traşlamak anında pürüzsüz bir görünüm sağlıyor ama cilt bariyerini zayıflatma riski de taşıyor. Pürüzsüzlüğün yolu gerçekten ‘dermaplaning’den mi geçiyor, yoksa güzellik uğruna biraz fazla mı ileri gidiyoruz?
Yazı: Hüma Kaya
Dermaplaning son yıllarda hem sosyal medyada hem de güzellik merkezlerinde sıkça duyduğumuz bir uygulama. Yüzdeki ince tüylerin ve ölü hücre tabakasının tek seferde uzaklaştırılmasına dayanan bu yöntem, aslında çok basit bir prensip üzerine kurulu: steril ve jilet benzeri bir bıçakla cilt yüzeyinin nazikçe kazınması. İlk bakışta kulağa sıradan bir tıraş işlemi gibi gelse de dermaplaning bundan fazlasını vadediyor. Cildin en üst tabakasındaki bariyerin kısmen ortadan kalkmasıyla yüzey hem daha pürüzsüz bir görünüme kavuşuyor hem de donukluk kayboluyor. Dahası, makyajın daha homojen görünmesi ya da topikal ürünlerin cilde daha iyi nüfuz etmesi gibi faydaları da beraberinde getiriyor. Nitekim 2023 yılında yayımlanan bir laboratuvar çalışması, işlemden sonra derinin elektriksel bariyer direncinin düştüğünü ve hem su bazlı hem de yağ bazlı moleküllerin daha kolay geçtiğini göstererek bu iddiaları bilimsel olarak doğrulamış durumda.
Ancak cildin geçirgenliğinin artması, aynı zamanda savunmasız hale gelmesi anlamına da geliyor. Cilt bariyerini ciddi şekilde zedeleme riski olan ve yaralanma tehlikesini de beraberinde getiren dermaplaning sonrası cilt iritanlara daha açık olduğundan, işlemden sonraki günlerde güçlü asitler ya da retinoid gibi aktif içerikler kullanılmamalı, güneş korumasına özellikle dikkat edilmeli. Bu noktada uygulamanın profesyonel ellerde yapılması da büyük önem taşıyor; çünkü evde denenen dermaplaning kitleri, hijyen koşullarının sağlanamaması halinde enfeksiyon ya da tahriş riskini artırabiliyor.
Pürüzsüz cildin bedeli aşırı tüylenme mi?
Belki de bu işlemle ilgili en çok sorulan soru, tüylerin daha kalın ve koyu çıkıp çıkmayacağı. Tıraş için yıllardır dolaşan bu mit, dermaplaning için de geçerli sanılıyor. Oysa günümüzde bunu reddeden araştırmalar mevcut. Bu çalışmalara göre kıl kökleri derinin çok daha derin tabakalarında yer alıyor ve yüzeyde yapılan herhangi bir kesim, onların kalınlık, renk ya da büyüme hızını değiştirmiyor. Tek fark, kılın kesilen ucunun kütleşmesiyle daha belirgin görünmesi; yani göz yanılmasından ibaret bir durum.
Yöntemi savunanların sayısı azımsanmayacak sayıda olsa da dermaplaning herkes için uygun değil. Aktif aknesi olanlar, uçuk atağı yaşayanlar, egzama veya psoriasis gibi inflamatuvar cilt hastalıkları bulunanlar ya da keloid skar gelişimine yatkın kişiler bu uygulamadan uzak durmalı. Ayrıca son dönemde izotretinoin kullanmış olanlarda cilt çok daha hassas olduğu için işlem ciddi komplikasyonlara yol açabilir. Buna karşın uygun adaylarda dermaplaning genellikle hızlı, acısız ve sonuçları anında görülebilen bir bakım olarak öne çıkıyor.
Uygulama kısa sürede elde edilen pürüzsüzlük hissiyle cazibesini inkâr ettirmiyor. Yine de bu etkiyi kalıcı bir mucizeyle karıştırmamak gerekiyor. Cilt sağlığını korumanın yolu hâlâ aynı: düzenli bir bakım rutini, güçlü bir nem dengesi ve günlük güneş koruması. Dermaplaning ise bu rutine zaman zaman dahil edilebilecek ışıltılı bir destek dokunuşu olabilir.
Kaynaklar:
https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/5459955
https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/36725790
https://www.health.com/dermaplaning-8752937?utm_source